<
< <

<<

Tıpkı rüya gibi, dedi. Zamansızlık evreninde misafir olmak onun için bir ayrıcalıktı. Ufuk kendisine verilen bu fırsatı iyi değerlendirmeliydi. Bu evrende her şey dondurulmuş gibiydi. Soğuk ve saydam görünüyordu ne varsa.
Yaşlı adam, yaklaş dedi. Ufuk’un elinden tuttu. Küçücük eli ihtiyarın avucunun içinde kayboldu. Soğuk bir his duydu. Devasa aynanın önüne geldiler. Ayna bu evrende yaşayanlar için sanki bir evdi. Gir, dedi ihtiyar. Onun için aynanın içine girmek şelaleden kesintisiz akan bir suyun içinden geçmek gibiydi. Islandığını düşündü. Sonsuza akan yollar, kendi ekseni etrafında dönen çeşitli şekiller, çiçeğe böceğe, kuşlara benzer binlerce canlılar, gözünün alabildiğine yeşil, mavi, kırmızı, mor, turuncu, sarı, pembe, eflatun ve bu renklerin sayısız tonuyla karşılaştı. Hiç geceyi yaşamayan bu evren, Güneş gibi bir ışık kaynağından da beslenmiyordu, ama sonsuz bir aydınlığın içinde yüzüyorlardı. Yürümek, koşmak bir zaman sonra onu yorardı. Bu evrende yorulmakta yoktu. Kendini bir tüy kadar hafif hissediyordu. İhtiyara “çocuk” dedi.
— Bu evrende çocuk yok mu?
İhtiyar gülümsedi. Eliyle havada daireler çizerek sessizliğin içine doğru bağırıyordu. Bağırmak bile rahatsız etmiyordu.
—Çocuklar, çocuklar, çocuklaaaar.
Uzaklardan akan bir yıldız kümesi onlara doğru yaklaşıyordu. Şekiller yaklaştıkça gelenlerin yüzlerce çocuk olduğu fark ediliyordu. Bu evrendeki her şey ve herkes çok hızlıydı. Bir ışık akımı gibi bir ses gibi hızla kayıyordu her şey. Birden Yüzlerce çocuk Ufuk’un etrafını sardı. Bir süre bakıştılar. Şaşırmıştı; ama onlarda şaşkınlık ifadesinden eser yoktu. Sanki her şey olağandı onlar için. Ufuk gördüklerine inanamıyordu. Her çocuğun kalemle çizilmiş gibi düzgün kaşları ve upuzun kirpikleri vardı. Onların da saçları yoktu. Sesleri çıkmıyordu ama bariz bir şekilde konuşuyorlardı. Sanki sessizliğin içinde bir sesti bu. Belki de bu evrenin özünden kaynaklanan bir şeydi. Belki de bu evreni meydana getiren maddeler sesi yutuyordu. Belki de bizim duyma eşiğimizin çok altında konuşuyorlardı. İhtiyar Ufuk’un elinden tutarak çocuklarla tek tek tanıştırdı. Ufuk her çocuğun elini sıkıyor ve onlara gülümsüyordu. Tanışırken el sıkmayı bilmiyorlardı. Onlara bu davranış çok ilginç gelmişti. Bir ara Ufuk’u unutup birbirlerinin ellerini sıkmaya başladılar. O kadar uzattılar ki bu işi, artık bu davranış onlar için bir oyun haline dönüşmüştü. Ufuk bir an çocukların kendisiyle alay ettiğini zannetti. İhtiyar tokalaşmayı çocukların yeni öğrendiğini ve bu davranıştan çok hoşlandıklarını söyledi. “Çok ilginç…” dedi, Ufuk. İhtiyar:
—Nasıl söylesem… Şimdi sizin bu davranışınız onlara oyun gibi geldi.” Ufuk:
— Sahi oyun oynarlar mı?
—Onlar oyun bilmezler.
—Peki, nasıl vakit geçirirler? Neler yaparlar o zaman?
—Unutma burada zaman yok. Onlar kendi yalnızlıklarının içinde sadece kendilerini yaşarlar.
—Peki, madem burada zaman yok; o halde siz nasıl yaşlandınız. İhtiyar güldü. Ben Dünyalıyım. Dünya’da çocuk olmayı başaranlara bu âlemin anahtarları verilir. Ben de bunu başaranlardan biriyim.
Ufuk’un aklına güzel bir fikir geldi.
— O zaman onlara bir oyun öğreteyim. Belki birbirlerinin farkına varırlar. Belki de yalnızlıktan kurtulurlar, dedi. İhtiyar:
—İlginç bir fikir. Bunu hiç düşünmemiştim; ama nasıl olur? Onları bu yalnızlıktan hangi oyun kurtarabilir? Ufuk:
—Futbol mesela. Hani atın babama fırlattığı top var ya, yuvarlak küreye benzer bir şey.
—Evet
—İşte öyle bir cisim bulmamız lazım.
Bu evrende o cisimden çok var; ama burada onlar sabit durmaz. Sürekli hareket halindedirler. Kimseler de yakalayamaz onları. Durmaksızın havada uçar dururlar. Yüzeye temas etmezler.
—Başarmamız lazım. Mutlaka yakalamamız lazım.

yunus nadir eraslan
Öykümüz devam edecek...

..Devamı | <0yorum < <

<<
<0Yorum var:
    <
<< Eve Dön!
 
<<
<


.+. Yeni ne var? .+.


.+. YeDi RenK .+.


.+. e-masal .+.


.+. Kim, ne dedi? .+.


.+. Gez, Gör! .+.


.+. Kestane Fişekleri .+.

.+. Oyuna var mısınız? .+.



.+. Karagöz ve Hacivat .+.


TürkCaN.OrG

.+. Arşiv .+.